Saturday, July 7, 2012

Genel Durum

Soğuk savaş sonrası tek küresel güç kalmanın dayanılmaz hafifliği ile yükselmeye devam eden ABD gerek başarısız dış politika hamleleri, gerekse iç dünyasında yaşanan islam fobisi, artan borç yükü, eskiyen teknoloji ve altyap, bozuk sosyal güvenlik politikaları ve halkının görece cahilliği ( bu cahillik kavramı okur yazarlıktan ziyade dış dünya ile ilgili yanlış ya da eksik bilgileri ifade etmektedir) gibi önemli sorunlarının çözümsüz kalması sonucu son beş yılına zayıflamakta olan bir trend ile girmiştir. Simgesel olarak özgürlük özgürlük ve demokrasinin kalesi olan ABD son dönemde yapmış olduğu bölgesel müdehaleler ve şahin ağırlıklı Bush dönemi sonrası kendisine duyulan sempatiyi büyük oranda kaybetmiştir. Son Obama dönemi biraz katkıda bulunsa da içinde bulunan süreç Obama yönetiminin de şahinleşmesine sebep olacağından bu sempatinin tekrar kazanılması zor olacaktır. Ayrıca 2007 krizi bu kocaman ekonominin aslında çok kırılgan olabileceğini de göstermiştir. Benzer şekilde hızlı ama ayarsız büyüyen AB için de benzer sorunlar söz konusudur. Gerek azalan genç nüfus, gerek çok uluslu karar almanın zorlukları, ortak bir ekonomi politikasının tam olarak mevcut olmaması ve 2007 ile 2012 ekonomik krizinde alınan ağır darbeler ve kırılganlığın halen devam ediyor olması; birliği neredeyse kırılma noktasına getirmiştir. Şu an her ne kadar resmen telafuz edilmese de pratikte, Almanya, Hollanda, Fransa çekirdek ve diğer ülkeler dış olmak üzere ikiye bölünme yaşanmaktadır. Bunun dışında İngiltere özel konumu ile ve Kuzey Avrupa ülkeleri ayrılma eğilimleri ile ilgi çekicidir. Bir yandan ABD, bir yandan AB kısaca bir bütün olarak BATI artık tam uyum içinde değildir. Bu durum, kanımca, özgürlük ve demokrasi olarak hedef alınan BATI bloğunun bu misyon için yeterliliğinin tartışıldığı bir döneme girildiğinin göstergesidir. ABD nin nükler koruma şemsiyesinin altında huzurlu bir şekilde büyüten Avrupa, Japonya, Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri beraberce sembolik bir BATI misyonunu adım, adım takip etmekte ve uygulamaktaydılar. Bu koruma kalkanı dünyanın tümünü soğuk savaş ve sonrası barış ve görece refah içinde tutan yegane unsur olmuştur. Son dönemde ABD dış politikaları ve ekonomisinde yaşanmakta olan zayıflamanın etkileri açıkça gözlenmektedir. En azından Türkiye örneğine bakarsak, Cumhuriyet kuruluşundan bu yana komşuları ya da civar ülkelerden doğrudan ya da dolaylı tehdit almayan ülkemiz so iki yılda İran, İsrail, Kuzey Irak ve Suriye üzerinden sorunlar yaşamıştır. Esas sorun bu zayıflamanın devam etmesi ya da tekrar toparlanma süreci doğrultusunda ABD nin planladığı olas bölgesel yetki devirlerinde gecikmeler ya da başarısızlıklar yaşanması durumudur. Zayıflayan ya da güç toparlama adına içe kapanacak bir ABD durumunda tek kutuplu dünya düzeninden bölgesel ve çok kutuplu dünya düzenine geçiş kaçınılmaz olacaktır. Burada da sorun kutuplardan hiçbirinin ABD tarzı küresel bir güç ve yayılıma sahip olamayacağı gerçeğidir. Bu durum dünya için daha kararsız bir denge anlamına geleceği gibi sürekli bir güç savaşı da kaçınılmaz hale gelecektir. İlk bakışta yeni dünya düzeninin doğal adayları Çin, Rusya, Almanya ve ABD olacaktır. Bu 4 ülkeyi zıt kutuplar olarak takip edecek ülkeler olarak ise Pakistan, Hindistan ve Brezilya sayılabilir. Brezilya ve ABD ile ilşkileri bozula bir Meksika önderliğinde Güney Amerika bir bütün olarak da sahneye çıkabilir. Pakistan ve İran ekonomik büyüklükleri ile değil agresif ve ezilmiş hisseden yaklaşımları ve nükler güce sahip olmaları nedeni ile listeye girmeye hak kazanmışlardır. Bunların dışında önem taşıyan ve bölgesel liderliğe tabi ki ABD desteği ile planlı olarak 3 ülke daha katılmalıdır. Bu ülkeler Japonya, İsrail ve Türkiye dir. Bu ülkeler arasından Çin ve Türkiye nin ön plana çıkacağını kişisel olarak ön görmekteyim. Bu nedenle önümüzdeki 50 yıl içerisinde bu 2 ülke arasında dolaylı ya da doğrudan çatışmalar kaçınılmaz olacaktır. Suriye krizindeki tutum bu konuda ilk örneği zaten oluşturmuştur. Bu nedenle önümüzdeki 10 yıl içerisinde Türkiye kontrollü bir nükler program başlatabilir. Daha sonraki yazılarımda Rusya ile Türkiye arasındaki farklardan ve olası senaryolardan daha detaylı bahsetmeyi düşünüyorum. Fakat şu an özetle Rusya liderlik savaşında enerji kaynakları ve nükler güç dışında daha zayıf konumdadır. Gerek Avrupaya kabülü gerek bölgesel kabul konusunda aslen Türkiye daha avantajlı durumda olacaktır. Önümüzdeki 25 yıl stratejik olarak çok önem arz eden Avrasya üzerinde söz sahibi olma ve bölgeyi politik ve gerekirse askeri anlamda şekillendirme çalışma ve çatışmaları ile geçecektir. Bu bölgede AB, Çin, Rusya ve Türkiye nin adını sık, sık duyacağız. AB yaşlı nüfusu ve sınırlı hammadde ihtiyacını dengeleme, Rusya tekrar güç toplama ve bölgesel-nostaljik liderlik misyonu, Çin ekonomik büyümesinin gereği yayılmacılığının sürdürülebilirliği ve Türkiye ise büyük islam yayının liderliği adına çalışmalarını sürdürecektir. Burada sözünü ettiğim büyük islam yayı kendi terimim olup, Amerika kıtasında yayılan neo islam modeli( mezhep farklarını göz ardı eden daha liberal bir yaklaşım), Afrika-Ortadoğu ve Malezya-Endonezya yani Uzakdoğuya uzana büyük bir yayı andıtran islam yayılmasını ifade etmektedir. Türkiye nin izlemesi gereken politikalar bir başka yazı konusu olmasına rağmen, belirtilmesi gereken liberal neo islam modelli Amerika kıtası ve Hindu-Budist kökler üzerine kurulmuş Uzakdoğu İslam anlayışını kuzaklayacak bir liderlik arayışında; Türkiye mezhep ayrılıklarından arınmış ve olabildiğine modernist bir tutum içerisinde olmak zorunda kalacaktır. Sonuç olarak dünya çok kutuplu bir güçler dengesi modeline geçiş yapmakta olu, önümüzdeki 50 yılın politikaları bu bağlamda düzenlenmelidir. Yeni liderleri kabullenme ya da yeni liderliklere soyunma konusunda strateji ve iç-dış politikalar şekillendirilmelidir. Not: Kullandığım bilgisayarda üstten kesme işaretini bulamadığım için sadece ek ayrıma yapmak zorunda kaldım lütfen yazım hatası olarak görmeyin.