Friday, December 2, 2011

Doğu Batı sentezi, mümkün mü?

Güçlü olan takip edilir ve kopyalanır. Bu gerçek yüzyıllar boyu değişmemiştir. Dünyada her dönemin etkin ve lider bir bölgesi olmuştur. Ve zayıf her zaman yüzünü bu bölgelere dönmüştür. Roma, Osmanlı İmparatorluğu, Pers İmparatorluğu, Büyük Hun İmparatorluğu ve buna benzer bir çok örnek. Akılları karıştırırcasına, yön bir doğu olmuştur, bir batı. Ülkeler ve kavimler bu güç değişimine göre dış politikalarını belirlemişlerdir, çoğunlukla da tam benimseme ve taklit etmeyi seçmişlerdir.
Büyük doğu İmparatorluğu olan haşmetli Osmanlı’nın yıkılışı sonrası kurulan, genç ve savaşlardan zayıf düşmüş Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasında yönünün batı olmasını, çok yadırgamamak lazım. Yenilmiş olsalar bile ittifakın asli gücü ve teknolojik üstünlüğü tartışılmazdı. Zaten mucizevi kurtuluş savaşı azim, inanç, vatan sevgisi ve kararlılık ile kazanılmıştı.
O dönemde başlayan güçlü batı uygarlığına dönük dış politika 1950′li yıllarda, sanırım Almanya’nın yenik çıkması nedeniyle olsa gerek, yüzünü Amerika’ya çevirdi. Artık batı Amerika idi. SSCB’nin dağılmasına kadar olan çift kutuplu süreçte, dış politikanın çok özel bir şekilde belirlenmesi gerekmemişti. Zira Amerika’yı saran anti komunist dalga ve kapalı kutu doğu bloku fobisi pek başka seçenek bırakmıyordu Türkiye’ye.
SSCB’nin dağılması, Avrupa Birliği’nin artık hem ekonomik, hem ülkeler üstü bir güç haline gelmesi; hatta bir bakıma Avrupa Hırıstiyanlarını tekrar bir araya getiren bir yapı olması; yüzü hep Batıya dönük müslüman Türkiye için dış politikayı bir bulmacaya çevirdi. Bu dönemde Orta Doğu’nun sürekli değişen dinamikleri ve aynı derecede artan önemi , Avrupa’ya yakınlığı ile bilinen, müttefik Türkiye’nin rolünün tekrar masaya yatırılmasını gerekli kıldı.
Ya Türkiye, artık iyice büyümüş ekonomisi, genç ve yüksek nüfusu, batılı müslüman kimliği ve en önemlisi artık taklitten ziyade sentez isteyen bir görüş açısı ile kendi dış politikasını, belki de gerçek anlamda ilk kez, belirlemek zorunda kaldı ve kalmakta. Bu konuda, önce Amerika sonraları Avrupa bağımlı hareket eden bir ülke olarak bazı yanlışlar yapılmadı değil. Fakat batı bu kez farklı birşeyler dönüğünü algıladı.
Bence bu değişim, artık güçlüyü doğrudan taklit ya da ona assimile olma tarzı dışında; kendi ile batıyı sentezleyen bir çözüm açlığı duyan ve bunu başarmak isteyen bir ülkenin tavrı idi. Dış politikalar bu bağlamda şekillendirildi ya da en azından çaba gösterildi. Türkiye batıya Müslüman Arap dünyaya olduğundan daha yakın bir çizgide. Bunu hem yerli hem yabancı devlet erkanı bilmekte. Şu an Avrupa Birliği kendi sancılarının yanında belki önümüzdeki bin yılı şekillendirecek Orta Doğu üzerindeki etkinliğini kaybetmeme çabasında. Aynı bölgede Rusya ve Amerika da söz sahibi olmaya çalışıyor. Fakat bence batılı müslüman Türkiye’nin şansı kadar hiçbirinin şansı yok. Önümüzdeki dönemde bir zamanlar olamaz gözü ile bakılan doğu batı sentezi başarılır ise; 21. yüzyılın gözde ülkesi Türkiye Cumhuriyeti olacaktır. Artık taklitçi ya da tek kutuplu dış politikalara yer yoktur . Zaman, yüzünü bir yerlere dönme değil, yüzü dönülen ülke olma zamanıdır.

No comments:

Post a Comment