Friday, December 2, 2011

Dış politikaların belirlenmesinde güvenlik unsuru.

Tarih boyunca gözlendiği gibi ikili antlaşmalar ile sağlanan uzun süreli barış dönemleri taraf ülkelerin hızlı ve güvenli büyümelerini sağlamıştır. Diyebiliriz ki, ilk dış politika uygulamaları güvenlik unsuru gözetilerek ikili ittifaklar aracılığı ile gerçekleştirilmiştir. Mısır ile Hitit imparatorlukları arasındaki o sonradan keşfedilen meşhur antlaşma gibi. Acaba modern dünyada bu eğilimler değişmiş midir? Hiç sanmıyorum. Gerek savaşlar gerek ortaklıklar hala çoğunlukla güvenlik amaçlı yapılmaktadır. Tek fark yeni dünya düzeninde büyük kitlesel savaşların, özellikle yaşlı kıta Avrupa’da, yaşanmasının zor olması nedeniyle, yeni tehdit uluslararası terör olarak algılanmaktadır.
Diyebiliriz ki günümüzde güvenlik unsuru kapsamında algılanan iki önemli gösterge vardır. İlki uluslararası terör, diğeri ise istikrarsız bölgeler. Gerek Avrupa gerek Amerika için bu iki gösterge, malesef, hep Ortadoğu ve İslam olmuştur. Örneğin Kuzey ve Güney Kore arasındaki gerginlik sürekli ve çatışmalara varan hal almasına rağmen, gündem genelde Irak, İran ve Filistin üzerine kurulmaktadır. Bir zamanlar Suriye ve Mısır da bu listede yer almaktaydı.
Türkiye güvenlik unsuru gözönüne alınarak yapılan seçiminde NATO üyeliği ile oyunu batı yönünde kullanmış ve bu kararlılığını NATO’nun en güçlü ikinci ordusuna sahip bir ülke olarak göstermiştir. Fakat günümüzde yine iki kutuplu sistemin çökmesi ile tehdit ve güvenlik unsurları kökten değişmiş durumdadır. Artık global paktlardan ziyade tekrar sınırlara ve bölgelere dayanan güvenlik politikaları ve buna bağlı dış politikalar geliştirmek zamanıdır. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetleri ile yapılan girişimlerin çok da başarılı olmamasının sebebi aslen Türkiye ve onun politikaları değildir. Kanımca bu cumhuriyetler, eski bağımlılıklarının da etkisi ile, yüzlerini yeni Rusya Federasyonuna çevirmeyi yeğlemişlerdir. O bölgede yeni bir Doğu ekonomik oluşumu başlamış ve neredeyse olgunlaşmıştır. Kararlı, sert ve sabit yaklaşımı ile Başkan Putin bu oluşumun kesin mimarıdır.
Aynı dönemde Türkiye’nin uğraşması gereken bir çok konu ortaya çıkmıştır. Hem de sadece tek cephede değil, bir çok sınır ve sınır ötesi noktada. Bu dönemde batı komşumuz Yunanistan ile belki de Cumhuriyet döneminin ilk günlerinden sonraki en sıcak günler yaşanmaktadır. Gürcistan ve Ermenistan ile kontrollü fakat olumlu adımlar atılmış olmasına rağmen genelde istikrar faktörü düşük bu iki ülke ile çok sıkı ve her şeye hazır olunan bir dış politika benimsenmelidir. Doğu ve Güneydoğu’muz ise tamamen ayrı bir stratejik oyundur. İçerisinde dış politika ve güvenlik politikalarının çoklukla yer aldığı.
İran ile bu dönemde kurulan sıcak ilişkiler, güvensiz İran yönetiminin çok radikal bir hareket yaparak bölgede ikinci ve ağır yıkıma yol açabilecek bir savaşa yol açmasını önlemiştir; en azından şimdilik. Suriye ile izlenen dış politikanın zaferi hem bizim hem onlar açısından ortadadır. Bu bölgede en önemli unsur Irak ve Kuzey Irak sorunudur. Dolaylı hatta biraz da doğrudan kendi iç politikalarımıza da dokunan bu ülke çok kritiktir. Terör mağduru bir ülke olarak bölgede güçlenen Kürt yönetimi ile ilişkiler ve bağımsız bir Irak güvencesi konuları dış politikamızın asli belirleyicileri olacaktır.
En önemli ve belki de en problemli ülke ise İsrail’dir. Bölgenin her zaman şımarık çocuğu olan İsrail, son dönemde dozu artan pervasızlıklarına malesef sadece Türkiye’den tepki görmüştür. Her ne kadar üslubu tartışılsa bile, bu gösterilen ilk tatlı sert tepki olup karşılığını çok net alamamıştır. Türkiye bunun ardından yangın sırasında gösterdiği yaklaşım ile dış politikasının kişisellikten uzak sadece istikrara dayalı olduğunu vurgulamıştır. Hükümetin de yakinen bildiği gibi İsrail bölgede önemli bir güçtür ve ilişkilerin kontrollü yürütülmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin yeni dış politikasını belirleyecek ana unsur bu kez sınır ve yakın bölgelerdeki güvenlik beklentileri olmalıdır. Artık NATO’nun ki, varoluş değil ama devam sebebi tartışılabilinir, bir ileri uç kalesi olmaktansa kendi sınır güvenliğini ön plana alan ve daha bölgesel politikalar uygulamak gereklidir.
Yeni dönem dış politikalarımızın daha çok Orta Doğu, iç güvenlik ve dış güvenlik odaklı olacağı kesindir. Önemli olan duruşun bozulmamasıdır. Duruşumuz ne olursa, olsun onu devamlı tutmak, istikrarlı olmak; gerektiğinde güven veren, gerektiğinde yıldırıcı olmamızı sağlayacaktır.

No comments:

Post a Comment