Friday, December 2, 2011

Dış politikada bencillik mi? Benci’lik mi?

Türkiye Cumhuriyeti 1963 yılında başlayan AET, şimdiki adıyla AB yolculuğunda hiç bir zaman bencil olmadı. Aksine çoğunlukla veren taraf oldu. Her türlü ekonomik yaptırımın altına girmesine rağmen karşılığını tam alabildiğine inanmadım, inanmıyorum da. 47 yıldır birçok nedenle kesintiye uğrayan bu uzatmalı yolculuğun Türkiye’ye kattıkları ve aldıkları ayrı bir tartışma konusu olabilir. Burada önemli olan, bizler için kesinti gerekçesi olan bazı dönemlerin olumsuz etkileri, cunta yaşamış bir Yunanistan için öne sürülmedi. 1963-1964 krizinde garantörlük müdahale hakkını dahi kullanmayan Türkiye’nin 1974 harekatı ve KKTC ısıtılıp, ısıtılıp sunulan artık kokmaya yüz tutmuş bir yemeğe döndü. Aynı konular Yunanistan için gündeme gelmedi. Gerek demokratik gerek ekonomik kriterler olabildiğince esnetildi bazıı ülkeler için. Fakat Türkiye sürekli taviz vermek durumunda bırakıldı. Son 1-2 yıldır AB üyeliği tam hız kazanmışken, şimdi AB’nin kendi geleceği ve yapısı tartışılır oldu. Bu gidişle AB dağılım sürecinde bile, biz hala tam üyeliği tartışıyor olacağız sanırım.
Kısaca vurgulamak istediğim şudur. Türkiye kültürel, sosyal ve ekonomik yapısı el verdiğince AB kritelerine uyum sağlamaya çalışmaktadır. Hatta Gümrük Birliği’nin etkilerini de olumlu ve olumsuz tek taraflı yaşamasına rağmen. Dolayısı ile 47 yıldır bencillikten uzak, batıya dönük ve hatta bağlı bir politika ile her zaman sadık bir dost ve müttefik olmayı becerdik. Artık değişen ekonomik ve politik platformlarda bencil olmasa bile biraz benci bir tavır alınma zamanı sanırım geldi. Artık kendi rolümüzden ziyade çevre ülkelerin rollerinin ne olacağını kritik etmemiz ve buna bağlı planlar yapmamız gereken bir dönemdeyiz. Artık bazı bölge ve kurumlarda kendi yerimizi sağlamlaştırma ve mümkün olduğunca lider ya da önemli rol sahibi ülke konumunda olmalıyız.
Çok sert ve rijit bir dış politikadan bahsetmiyorum fakat yeri geldiğinde “ya ben” diyebilmeliyiz. Artık 1960 ya da 1980′lerin Türkiyesi değiliz. Her ne kadar hala eksik yönlerimiz olsa da daha güçlü ve söz hahibi bir konumumuz var. Gerek askeri, gerek ekonomik, gerekse dış politikada belirleyici olabilen bir gücüz. Bu tip dönemler doğru değerlendirildiğinde başarı kaçınılmazdır.
Bir de vatandaş olarak benci olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Bunun yolu da gerek iç, gerek dış, gerekse ekonomi politikalarında görüş sahibi olmamızdan geçiyor. Vatandaş olarak bu konulara ilgimizi artırırsak iki olumlu geri dönüşü olacağına inanıyorum. İlki devlet ile vatandaşı arasında uyum ve bunun getireceği sinerji, ikincisi ise ülke dış politikalarına koşut bir vatandaş duruşu. Kendinden emin, kendini seven ve Türk Pasaportu taşıdığı için gurur duyan. Benim yaşıma yakın bir çok kişiden duyduğunuz vize ve gümrük kapısı hikayeleri ne yazık ki doğrudur. Son yıllarda bu tavır azalmış olsa bile, güçlenen Türkiye ve güçlenen dış politik duruş ile daha kendinden emin bir tablo çizeceğimiz kesin.
Artık tavizci, ezik ve kabullenmiş bir tavırdan daha benci ve konumunu sorgulayan, talepker bir tavra geçmeliyiz. Unutmayalım duruş ve tavır herşeydir.

No comments:

Post a Comment