Friday, December 2, 2011

Gelibolu ve Cumhuriyet’in temelleri.

28 yaşından 34 yaşına kadar her yaz Gelibolu ve Çanakkale’ye ziyarette bulundum. Dalış liderliği yaptığım dönemde o kadar zor olmuyordu bahane yaratmak. Sonraları ise bunu adet edinip, her yaz 1-2 günlüğüne Gelibolu’ya gittim. Siperleri gezdim, savaş sırasında kullanılan patikaları adımladım, öğlen güneşini beynimde hissettim.

Her gidişimde orada savaşan ve şehit olan kahramanların neler hissettiklerini anlamaya çalıştım. Fakat mümkün mü? Bugünlerde sıcak olduğu için 30 Ağustos kutlamalarına katılmaya üşenen bizle, o insanları nasıl anlayabiliriz ki? Düşünün! Hava cehennemi sıcak, günde sadece iki öğün var, bir tas, o da savaşılmıyor ise, su çok az, etrafta kesif bir ceset kokusu, bulut gibi sinekler her boşluktan vücudunuza dalıyor, kurşunlar ve patlayan topların şarapnel parçaları en az sinekler kadar yoğun, karşında sayıca seni kat, kat geçen bir düşman ordusu ve vatanı kurtarmak gibi ağır bir görev. Biz her gün şükretmeliyiz ki onlar bunu başarmış olmanın huzuru ile cennet mekanlarındalar.

Anzak koyunda bir çok dalış yaptım. Aslında dalış dediğim, gözlük ve şnorkel diz boyu suda ağır, ağır salınmak. 85-90 yıl geçmesine rağmen hala o suların her metrekaresinden patlamış, patlamamış fişek, şarapnel parçaları avuç, avuç bulunmakta. Bulmak çok kolay sadece elinizi dibe daldırın ve çıkartın. Hatta bir keresinde matara bile buldum. Ve bir dalgıç olarak tüm bulduklarımı (birkaç fişek hariç) denize yani ait oldukları yere bıraktım.

Kısaca o anları, çekilenleri, göze alınanları, gözden çıkarılanları anlamamız gerçekten çok zor, hatta imkansız. Ama o yaşananların bize nadide hediyesini, yani Cumhuriyet’imizi ve özgürlüğümüzü her an özümsemek ve şükretmek çok kolay. Defalarca şükretmek hem de. Onlar vatanın sadece bir avuç toprak olmadığını tüm dünyaya gösterdiler. Tüm dünya buna saygı duyuyor. Düşmanımız olarak gelen Yeni Zelanda ve Avusturalya askerleri şimdi dostlarımız. Ve inanın bizlere büyük saygı duyuyorlar. Her yıl anmaya geliyorlar, binlerce kilometre uzaktan. Avusturalya hükümetinin resmi Anzac sitesinin Türkçe versiyonu da mevcuttur. Ne üzücüdür ki her yıl oralardan gelen ziyaretçi sayısı belki bizim ziyaretçimizden daha fazla.

O mekan, o savaş ve o zafer o kadar farklı ki onun değerini ve önemini anlamak milli ve insani görevimizdir. O savaş tarihe dünyadaki tek centilmenler savaşı olarak geçti. O savaş vatan sevgisinin ve özgürlüğün bedeli olmadığını gösterdi. O savaş ezilmişlerin inancının ve vatan sevgisinin yenilemez olduğunu gösterdi. O savaş gelindiği gibi, gidilebileceğini gösterdi.

Lütfen birer vatandaş olarak, bu topraklarda yaşayanlar olarak bunu unutmayalım ve unutturmayalım. O zamanlar topla, tüfekle ve gemilerle yapamadıklarını şimdi yapmalarına izin vermeyelim. Baş Kumandan orada ölen her düşman askerinin artık bizim çocuklarımız ve şehitlerimizin kardeşleri olduğunu onların analarının kalplerini fethetmişti. Bizler de o zaman, onların olduğu kadar asil, yiğit ve aynı anda ahde vefalı olalım.

Gitmeyeniniz var ise, hayatınızda 1 kez bile olsa oraya gidin, görün, gezin ve hissedin. Çocuklarınızı götürün. Onlara anlatın, gösterin. Umarım Milli Eğitim Bakanlığı bir gün tüm okullar zorunlu bir gezi koydurur. Ve öğrenciler o kanla sulanan toprakları, o geçilmez Çanakkale Boğazını görürler.

O mevziler dinin, dilin, ırkın, rengin ve ekonomik ayrımcılığın olmadığı, sadece saf vatan sevgisinin ve özgürlük aşkının olduğu yerler. Şu an belki en çok ihtiyaç duyduğumuz duygu budur.

No comments:

Post a Comment